Wanda İstanbul

Özenli, zarif, maskülen… İstanbul’ un belki de en ara olmayan ara sokağındaki bu şahsına münhasır mekan, herşeyi vaad etmiyor, etmesin de... WANDA nın o güzel ara sokağa cepheli bir balkon-i sokak oturumu var. Tam o sokakta başlayan, sizi oslo renklerinde farklı bir şıklığın içinde rahat hissettirecek masalarla, yemeklerin efendisi yemeklerle, sonra en arka metrekarede size bir kadeh şarabı ya da “sizinkinden”i içmenizi söyleyen çok cesur bir barla tanışacaksınız. Yemek sonrası, bitmiş tabaklarınızı terk ederken, doymuş ama hala yedikleriniz aklınızdayken arkalara doğru gitmek isteyeceksiniz, tam ortasına mekanın. O acı kahve ahşaplı duvarın önündeki dolu, hep dolu koltuklarda bir kaç kişilik yer bulup tekrar menüye bakmak isteyeceksiniz. Lacivert kısa paçalı pantolonlular sizden bizden birisi ama daha önemlisi “siz iyi misiniz” diye burdalar. Müzik ufak ufak ritmini değiştirdi, o tepedeki pirinç aydınlatmalar azaldı, karardı... Şimdi tam bu saatte, yarın ritmini hatırlamaya çalışacağınız, “müzik adamlarının” müzikleri var, herkes yarın hatırlamaya çalışacak… Haftanın sonlarına geldiğinizde, cuma sonra da cumartesi olunca, bir de balkabağı müziklere dönüşünce, “black swan” dans edecek, bitmesini istemiyeceğiz. WANDA’ ya gelip, kalacaksınız. Geçerken uğrasanız bile, sihir yapmayı bilmeyen bu dükkan sizi büyüleyip burada bırakacak. … İster pazartesiyim ben de, ister cumayı sev. Öğle yemeğinde ziyafete gel ya da akşamı tercih et hep Gabriele in elinden. Serserisi olacaksın bu zarif yerin.